"zindan" Hakkındaki İçerikler

Kitaplarda

Basında

Hıristiyan`a Müslüman diye işkence! http://www.haber7.com/kitap/haber/441410-hiristiyana-musluman-diye-iskence

Hıristiyan bir Arap, "ben Allah'a bile inanmam" diye haykırdığı halde zindanlarda tam 13 yıl İhvan-ı Müslimin üyesi sanılarak işkence gördü. Ama talihsizliği bununla sınırlı değildi, Müslümanlar da ona farklı gözle bakıyorlardı.


Bütün ailesi Fransa'ya göç etmiş olan Suzan, muhabbet duyduğu Suriyeli Katolik Hristiyan Arap gencine Suriye'ye dönmemesi için yalvarır ve Paris'te kalıp kendisi ile yaşamasını ister.

"Suzan, ben vatanımı seviyorum. Şehrimi seviyorum. Bu boş ve anlamsız bir romantiklik değil. Aksine bilinçli ve köklü bir his. Mahallemizdeki eski evlerin duvarlarına kazılmış yazılar hâlâ hafızamda. Onlmarı özlüyorum" der ve genç kızın dudaklarına son bir öpüpücük kondurarak Orly havaalanınıdan vatanına doğru umut uçuşuna başlar.


Suriye`de yaşananları anlamak için http://www.dunyabulteni.net/haber/166160/suriyede-yasananlari-anlamak-icin

Suriyeli yazar Mustafa Halife’nin Salyangoz adlı romanı Suriye’de Baas diktatörlüğünün nasıl bir iktidar örgüsü kurduğunu anlatan bir eser. Ülkesine döndüğü zaman ülkesinin havaalanında Müslüman Kardeşlere üye olmak suçlamasıyla tutuklanan romanın Hıristiyan kahramanı böylesi anlamsız bir suçlama sonucu hapishanede tam 13 yıl geçirir.

Asım Öz/ Kültür Servisi 

Hapishane ortamı ve dünyası edebiyatın hiç yabancısı olmadığı bir dünyadır. Bunun nedeni yalnızca yazının konu genişliğinden değil, aynı zamanda epeyce bir yazarın  yaşamının belli bir dönemini zindanlarda geçirmiş olmasından kaynaklanır. Cumhuriyet tarihi boyunca hapishaneler bu ülkede hep sorun oldu. 1920'lerden itibaren Türkiye hapishanelerinde yazarlar eksik olmadı. 1940'larda, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl,Sabahattin Ali,Orhan Kemal, Kemal Tahir gibi yazarlar, ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Bu hapishane deneyimleri aradan geçen yıllar içinde, çeşitli biçimlerde edebiyata yansıdı Nâzım Hikmet en güzel şiirlerini Ankara, Çankırı ve Bursa Hapishanelerinde yazdı. Her defasında severek okuduğumuz ve dinlediğimiz "Başın öne eğilmesin, aldırma gönül, aldırma" dizelerinin sahibi Sabahattin Ali, bu şiiri 1933 yılında Sinop Hapishanesi'nde yazdı.

1952'de İstanbul Harbiye Askeri Cezaevi'nde yatan şair Ahmed Arif ise; "Bir ufka vardık ki / yalnız değiliz sevgilim / Gerçi gece uzun / Gece karanlık / Ama bütün korkulardan uzak / Bir sevdadır böylesine yaşamak" diyordu.

Özellikle de cezaevi ortamında hiç de eksik olmayan  işkencenin kaldırılması için yazarlardan hukukçulara değin yorulmak bilmez mücadele ise insan hakları mücadelesinin bir parçasını oluşturur.